HASAN ALİ TOPTAŞ’IN HEBA ROMANININ POSTMODERN, GROTESK UNSURLAR AÇISINDAN İNCELENMESİ

Author:

Year-Number: 2017-42
Yayımlanma Tarihi: null
Language : null
Konu : Sosyal Bilimler
Number of pages: 453-467
Mendeley EndNote Alıntı Yap

Abstract

Modernistlerin 20. yüzyılın ilk yarısında, yazında başlattıkları estetik devrim; yüzyılın ikinci yarısında da hızlanarak sürmüştür. Bugün, ulaşım teknolojisinin doruğa ulaştığı, Jules Verne’in kahramanına 80 günde dolaştırdığı dünyanın, artık yalnızca saatlerden ibaret bir zaman diliminde turlanabildiği; telefon, televizyon, bilgisayar gibi araçlarla kişisel ya da kitlesel düzlemde tüm bilgilerin derhal elde edinilebildiği üst düzey bir teknoloji toplumuyla karşı karşıyayız. Tüm iletişim olanaklarına rağmen insanın yalnızlaşması, çevresine ve kendisine yabancılaşması, kendini var olan toplumdan istemli veya istemsiz tecriti sona ermemiştir. Bu tecrit, teknolojik döngü hızlandıkça derinleşmektedir. İnsanın bir dönemin sınırlı olanaklarına, bugün bilgi çağının muazzam hızının getirisi olan üst düzey ve sınırsız ulaşım imkânlarıyla erişmesi, yaşanılan tecritin doyumsuzluk belirtilerindendir. Postmodern edebiyatın, Lyotard’ın da “postmodern durum” diye nitelendirdiği, olağandışı bir toplumsal yaşamın yazınını ve bağlamını içeren, aynı zamanda birey yaşamının, kültürünün geniş bir alanını içine alan sarmal çerçeveli bir gelişmedir. Postmodern dünyanın tanımında ifade edilen yaşamların; sosyoloji, coğrafya, ekonomi, tarih, teoloji, etnoloji, dil bilim gibi alanlar başta olmak üzere oldukça geniş sanat dallarını etkisi altına aldığına hep birlikte şahit oluruz.(Ecevit, 2012: 57-58.) Temelde tüm bu kargaşanın sebebi; sosyo-kültürel modernizmin, doğrular, ölçütler üreten yapısının önem sırası gözetmeksizin yeni düşünce biçimleriyle tümüyle ters düşmesi ve derecelendirmeye gitmeden unsurların her birini yan yana sıralama yanılgısından kaynaklanmaktadır. Postmodern kavramı; mevcut durumların/düşünce sistemlerinin karşıtlarıyla birlikte herhangi bir çatışmaya mahal vermeden var olduğu, farklılıkların barışçıl kolektif bir atmosfer içinde bir arada yaşadığı bir tinsel varoluşun ortak isimlendirilmiş adıdır. Doktrinler aracılığıyla nefes alabilen sosyo-kültürel modernizm açısından ise bu mevcut kontrastların birliği düşüncesi, korkunç bir sorumsuzluğun ardı sıra aynı anda hızlı bir dönüşümün habercisidir. Modernizmin meta olarak algılayıp sadece bu yönüyle değerlendirdiği insan, postmodernizmle ait olduğu toplumdan da soyutlanarak gittikçe artan bir yalnızlığa gömülmüştür. Derrida, Foucault, Barthes, Lacan, Levi- Strauss, Lyotard ve Baudrillard farklı kültürel, bilimsel sahaları postmodern bir yaklaşımla ele almış olup aralarındaki ortak noktalara; dogmalardan/normlardan/doktrinlerden uzak bir yaşam panoraması ifade edebilecek çizgilerle mevcut yazını güncelleyerek ulaşmışlardır. Bu çabalar altmışlar ve sonrasına karşılık gelmektedir ve meta-anlatıların sarsılmayan bütünlükçü yapısının anlam çizgilerinin sonunu oluşturmaktadır. Kontrastların dengelendiği bir yaşam biçiminde anlam, sosyo-kültürel modernistlerin ilkelerinden sıyrılarak bir süre sonra yok olur veya izafi bir kılıf içinde geleneğin dışına çıkarak farklı bir şerite evrilir. Anlamı dille eşitleyen, matematiksel mantıkla şiir söylemini kaynaşık bir düzleme oturtmaya çalışan Lacan’a göre: “Dilden önce beden diye bir şey (bile) yoktur.” Barthes’ın dil anlayışında da; anlam tamamıyla subjektif düzlemde, okurla metnin etkileşiminin bir sonucu olarak vücut bulur. Derrida’da ise anlam hiçbir zaman kendisi ile özdeş olmamakla birlikte gösteren ve gösterilen arasında doğrudan ilişkiler de söz konusu dahi değildir.(Ecevit, 2012: 62-63.) Modernist Adorno da, Hegel’in ünlü cümlesi “Gerçek bütündür”ü, henüz postmodernizme gelinmeden alt üst eder: “ Bütün, gerçek olmayandır.” (Ecevit, 2012: 65)

Keywords

Abstract

The aesthetic revolution launched by modernists in literature in the 20th century continued in the second half of the century by gaining even more speed. Today, we are faced with a high technology through which transportation has reached its peak, the world, which was travelled in 80 days by the hero of Jules Verne, can be travelled within only a few hours. Also, all i

Keywords