İlk örneklerini romanın doğuşuna kadar götürmek mümkün olsa da üstkurmaca, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dikkat çekici nitelik kazanmış bir anlatım tekniğidir. Yazarlar arasında bu tekniğin yayılmasının altında kuşkusuz felsefî, sosyo-psikolojik etkenler de vardır. Postmodern dönemle birlikte büyük anlatılara olan inançlardaki zedelenme, Einstein’ın Rölativite kuramı gibi gelişmeler, bu etkenler arasında zikredilebilir. Gerçeklik ile Kurmaca arasındaki sınırın yok sayıldığı yahut aşıldığı üstkurmaca tekniğinin stratejileri, günümüzün önemli Türk hikâyecilerinden biri olan Mustafa Kutlu’nun eserlerinde de karşımıza çıkar. Bu yazıda söz konusu unsurları ortaya koymak ve bunların, kavramsal çerçevesini vermeye çalıştığımız çağdaş üstkurmacayla bağıntısı üzerine düşünmek amaçlanmıştır.
Although it is possible to bring up the first examples of metafiction from the time right after birth of novel, it became a remarkable technique, especially since the second half of the 20th century. There are certainly philosophical, socio-psychological factors underlying the spread of this technique among the authors. The damage in beliefs related to long narratives in postmodern area and the developments such as Einstein's relativity theory may be mentioned among these factors. The strategies of the metafiction technique that ignore or overcome the boundary between reality and fiction is seen in today's one of the important Turkish storytellers, Mustafa Kutlu’s works. In this article, it is aimed to reveal these elements and think over their relationship with contemporary metafiction of which the conceptual framework we tried to give here.