İklim krizi, Z kuşağı için yalnızca çevresel değil; aynı zamanda psikolojik, sosyal ve etik düzeylerde etkili olan çok katmanlı bir krizdir. Bu çalışma, Z kuşağının iklim krizine verdiği tepkileri sosyal psikoloji ve klinik psikoloji perspektiflerinden değerlendirerek; eko-kaygı, moral panik, suçluluk, dijital tükenmişlik, umut ve çevresel aktivizm gibi temalar üzerinden çok boyutlu bir analiz sunmaktadır. Araştırmalar, Z kuşağının iklim değişikliği karşısında yalnızca edilgen duygularla tepki vermediğini; bu duyguları anlamlı eylemlere dönüştürme kapasitesi geliştirdiğini göstermektedir. Aktivizm bu bağlamda, genç bireyler için yalnızca etik bir sorumluluk değil; aynı zamanda psikolojik dayanıklılığı pekiştiren ve toplumsal aidiyeti güçlendiren bir kimlik alanı olarak belirmektedir. Öte yandan, bazı bireyler kaçınma, inkâr ya da dijital tükenmişlik gibi savunma mekanizmalarıyla bu duygusal yükle başa çıkma eğilimindedir. Bu durum, gençlerin psikolojik iyi oluşlarının ve toplumsal katılım biçimlerinin birbirinden oldukça farklılaşabildiğini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak, eko-kaygı bireysel bir ruhsal sorun olmanın ötesinde, Z kuşağının etik duyarlılığı, kolektif farkındalığı ve gelecek tahayyülüyle yakından ilişkilidir. Bu bağlamda gençlerin iklim krizine verdikleri tepkilerin, toplumsal dönüşümün önemli bir göstergesi olarak değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
The climate crisis represents not only an environmental threat to Generation Z but also a complex and multi-layered crisis that profoundly affects psychological, social, and ethical domains. This study offers a multidimensional analysis of Gen Z’s responses to climate change through the lenses of social and clinical psychology, focusing on key themes such as eco-anxiety, moral panic, guilt, digital burnout, hope, and environmental activism. Research indicates that Gen Z does not react solely with passive emotional responses but rather demonstrates a capacity to transform these feelings into meaningful actions. In this context, activism emerges not only as an ethical responsibility but also as a space for identity construction that enhances psychological resilience and reinforces a sense of social belonging. However, some individuals tend to rely on defense mechanisms such as avoidance, denial, or digital fatigue to cope with the emotional burden. This diversity in coping styles highlights the varying levels of psychological well-being and social engagement among young people. Ultimately, eco-anxiety should be understood not merely as a personal psychological issue, but as a reflection of Generation Z’s ethical sensitivity, collective awareness, and imagined future. In this regard, the emotional and behavioral responses of young people to the climate crisis must be recognized as significant indicators of broader societal transformation.