Bu makale, Angela Carter'ın Sirk Geceleri (1984) adlı eserini Derridacı yapısöküm merceğinden inceleyerek romanın ataerkil sistemler ile kadın özerkliği arasındaki bir çatışma alanı olduğunu vurgulamaktadır. Yazarlar, 1970’lerde edebiyat sahnesinde yaygınlaşan ‘yapıbozumculuğ’u konuşma/yazma ve erkek/kadın gibi geleneksel ikili karşıtlıklara meydan okumak için bir teori olarak kullandılar. Bu bağlamda, Carter'ın hikâyelerindeki peri masalları ve mitler gibi büyük anlatıları yapıbozuma uğratmak önem arz eder. Carter, ezilen kadın karakterler aracılığıyla bu anlatıların altında yatan toplumsal cinsiyet önyargılarını ve toplumsal kuralları ortaya koyar. Romanın başkahramanı Fevvers, özerk ve olgun bir kadın olma hedeflerine ulaşmaya çalışır. Ancak bu yolculuk Fevvers’ı kadınların özgürleşmesini engelleyen erkek egemen bir toplumun söylemleriyle yüz yüze getirir. Bu çalışma, Carter’ın yapıbozumculuk yoluyla kadınların geleneksel temsillerine nasıl saldırdığını ve ‘yeni kadını’ bir özgürlük ve özerklik figürü olarak nasıl yeniden hayal ettiğini göstermektedir. Carter, kadınların işlevsiz olduğu yönündeki erkek egemen bakış açısını kırmayı ve toplumsal yaşam, edebiyat ve kültürdeki rollerini iddia etme kapasitelerini vurgulamayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, geleneksel cinsiyet anlatılarını yeniden düzenlemede ve kadınların kimliği sorusunu ele almada dekonstrüksiyonun dönüştürücü rolünü göstermeyi amaçlamaktadır.
This paper examines Angela Carter's Nights at the Circus through the lens of Derridean deconstruction, emphasizing the novel as an area of confrontation between patriarchal systems and female autonomy. Deconstruction became prevalent in the literary scene in the 1970s, and authors used it as a theory to challenge traditional binary oppositions- such as speech/writing and man/ woman. In this context, it is crucial to deconstruct grand narratives such as fairy tales and myths in Carter’s stories. Carter exposes the gender biases and social conventions that underpin these narratives through oppressed female characters. The novel’s protagonist, Fevvers, tries to reach their goal of being an autonomous and mature woman. Nevertheless, this journey confronts Fevvers with the discourses of a male-dominated society that prevents the emancipation of women. Using deconstruction, this study illustrates how Carter attacks traditional representations of women and reimagines the ‘new woman’ as a figure of liberation and autonomy. Carter aims to break the male-dominated view of women as dysfunctional and emphasize their capacity to assert their roles in social life, literature, and culture. This study aims to demonstrate the transformative role of deconstruction in reorganizing traditional gender narratives and addressing the question of women's identity