Melih Cevdet Anday'ın 1974 yılında basılan İsa'nın Güncesi romanının baş-karakteri İsa'nın kendisine ve çevresine karşı yabancılaşmasını anlatır. İsa'nın yabancılaşması Albert Camus'nün saçma kavramıyla bir diyalektik oluşturur. Yabancılaşmanın ve saçmanın çatışmasında uyumsuz bir birey oluşur. Varlığını herhangi bir zemine konumlandıramayan İsa'nın yaşamı Sisifos'un kaderine benzer. Bir döngüye mahkûm olan Sisifos gibi İsa da çalıştığı dairesinde bitmek bilmeyen bir sorgulama içine girer. Bu sıkıcı ve baştan sona saçma sorularla devam eden sorgulama süreci İsa'yı toplumsallaştırmak yerine daha da yabancılaştırır. Yabancılaşan İsa, cinsellik konusunda da Don Juancı bir tavır geliştirir. Bu anlamda bir kadınla cinsel ilişki kurmak için herhangi bir duygusal bağlılığı düşünmez. Eşi, baldızı ve sevgilisi ile ilişki kurar. Bütün bunları çevreleyen mekânın saçmalığı da İsa'yı daha hızlı uyumsuz bir bireye dönüştürür. Bu yönden romana bakıldığında mekânın da olayların da saçma bir düzlemde ilerlediği ve bunlara maruz kalan bireyin eninde sonunda çevresine karşı yabancılaşan ve uyumsuzlaşan bir insana dönüşmesinin kaçınılmaz olduğu görülür.
Melih Cevdet Anday's novel, İsa’nın Güncesi which was published in 1974, describes the alienation of Jesus against him and his surroundings. The alienation of Jesus creates a dialectical with Albert Camus's absurd concept. The life of Jesus who cannot locate his existence on any ground, is similar to the fate of Sisyphos. Jesus, who is alienated, also develops an attitude about sexuality, such as Don Juan. The absurdity of the space surrounding all of this makes Jesus a more quickly incompatible i