Yaşam ve ölüm kavramları tarih boyunca üzerinde en çok düşünülen, yazılan, eserler ortaya konulan, özellikle de bu bağlamda, pek çok kez sanata konu olan ögelerden olmuşlardır. Özellikle ölüm konusu yüzyıllardır yeni yaratımlar konusunda insanoğlunu harekete geçiren heyecanlandıran unsurların başında yer almaktadır. Bu bağlamda ölüm ve yaratma arasındaki ilişki fotoğraf ile doğrudan ilişkilendirilebilecek türdendir. Çalışmada fotoğraf ve ölüm kavramları üzerinden bir bağlam oluşturulmuştur. Yaşamın içerisinden alınmış bir an ve hayatın bir parçasını ölümsüzleştirmekle eş tutulan fotoğraf doğal olarak hayatın son bulması olarak görülen ölüm kavramı ile tezatlık göstermektedir. Ölüm gibi soğuk ve kabullenilemeyen bir son buluş kavramının fotoğrafın doğası ile yaşadığı bu karşıtlık ve fotoğraf ve ölüm arasındaki bu yoğun ilişki, pek çok sanatçıyı ve fotoğraf üzerine çalışan birçok eleştirel kuramcıyı bu noktada çalışmalar yapmaya sevketmiştir. Ölüm kavramının orjinalliğinin keşfedilmesi ile de çalışmalarını bu noktaya çeviren pek çok fotoğraf sanatçısı ölümü her yönüyle tepkisel bir sunumla ele almışlardır. Bu çalışmada ölüm ve fotoğraf ilişkisi ile ilgili olarak alanında öncü sanatçılardan olan Paul Frecker , Walter Schels ve Beate Lakotta, Elizabeth Heyert, Daniela Edburg gibi sanatçıların fotoğrafları üzerinden modern ve postmodern dönemde ölüm kavramının nasıl farklı bir şekilde estetize edildiği araştırılmıştır. Araştırmanın amacı fotoğraf üzerinden ölüm, ölümlülük ve varoluş kavramlarının düşünsel altyapıları ve bu kavramların beraberinde fiziksel bedenin algılanışını sorgulamaktır. Bu araştırma yapılırken postmodern olanın, modern olana başvurması ve sanatçıların kendi hayat hikayelerinin bu fotoğraflara nasıl yansıdığı gibi konular üzerinde durulmuştur.
The concepts of life and death have been comprised of the objects that are the most thought of, written about, and brought about works of artifacts throughout history, especially the objects that have been subject to arts many times in this context. Especially death has been at the forefront of the elements that have been arousing and exciting the mankind about the new creations for centuries. In this context, the relationship between death and creation is the kind that can be directly associated with photography. In the study, a context was formed based on the concepts of photography and death. A moment taken from within life and a photograph that is associated with immortalizing a part of life contrasts with the concept of death, which is seen as the end of life naturally. This contradiction with the nature of photography and the concept of a cold and unacceptable end like death and the intense relationship between photography and death, has led many artists and critical theorists working on photography to study at this point. Many photography artists who have turned their work to this point by exploring the originality of the concept of death have dealt death with a reactional presentation in every direction. In this study, it is investigated how the concept of death in the modern and postmodern era was differentiated through photographs of artists such as Paul Frecker, Walter Schels and Beate Lakotta, Elizabeth Heyert and Daniela Edburg, who are leading artists in their field in relation to death and photography. The purpose of the study is to question the intellectual infrastructures of the concepts of death, mortality and existence through the photograph and the perception of the physical body together with these concepts. This study focuses on subjects such as how the postmodern applies to the modern and how artists' own life stories are reflected in these photographs.