Yaşamın her alanına yayılan bir fenomen olarak belirsizlik, insan için dünyayı tanımak ve tanımlamak üzere girişilen mücadelenin bir kutbu olagelmiştir. Yarattığı huzursuzluk ve denetim güçlüğü nedeniyle belirsiz olan, adlandırılmalı ve sınıflandırılmalıdır. Varlığı an-lamlandırmaya yönelik ilksel başlangıçlardan modern insanın varlık üzerindeki hâkimiyet çabalarına kadar bu mücadelenin devam ettiği görülmektedir. Estetiğin doğuşunda da belirsizliği ortadan kaldırma girişiminin izi görülmektedir. Fakat sanatta yaratma süreçlerinde hem sanatçı hem de izleyici için muğlaklıklar belirleyicidir. Anlamın çokluğu ile açığa çıkan muğlaklık sanatın temel bir özelliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmada fotoğraf, resim ve retinada oluşan dolaysız görüntüye odaklanılarak sanatın yaşamdan yana muğlaklıklar gösterme niteliği üzerinde durulmuştur. Nietzsche’nin varlığı yoruma dayalı kav-rayışında belirsizlik kavramının rolü sanat ve muğlaklık ilişkisine paralel olarak ele alınmıştır.
As a phenomenon that spreads to all areas of life, uncertainty has been a pole of the struggle for people to know and define the world. What is uncertain because of the uneasiness and control difficulties it creates must be named and classified. It is seen that this struggle continues, from the primordial beginnings to make sense of existence, to modern man's efforts to dominate over existence. The traces of the attempt to eliminate the uncertainty can be seen in the birth of aesthetics. However, ambiguities are decisive for both the artist and the audience in the creation processes in art. The ambiguity revealed by the multiplicity of meaning reveals a basic feature of art. In this study, focusing on photography, painting and the direct image formed in the retina, the quality of art to show ambiguities in favor of life is emphasized. The role of the concept of uncertainy in Nietzsche's interpretation of existence is discussed in parallel with the relationship between art and ambiguity.