AK Parti'nin Türkiye'de hükümetin başına geçmesiyle aynı zamana denk gelen Türk siyasetindeki büyük değişikliklere, dış politika biçiminde de büyük değişiklikler eşlik etti. Dış politikayı sağlam teorik temellere dayanan "stratejik derinlik, merkez ülke, yumuşak güç ve Tarihsel Mirasa Sahip Çıkma" gibi yeni terimler ortaya çıktı. Bu değişiklikler, Türkiye'yi, Avrupa Birliği'ne üye olmak için takip eden bir ülkeden, dünyada kendine bir yer edinmeyi amaçlayan, seçkin ilişkiler ve özellikle Orta Doğu ve Afrika'da etkili bir rol edinmeye çalışan bir "merkez" ülkeye dönüştü. Bu, Türkiye’nin 2005’in, Erdoğan’ın Afrika kıtasından 23 ülkesine gezi yaptığından ve Afrika kıtasıyla seçkin ilişkilerle sonuçlanan ve Sudan’ın Ankara’nın ilgilendiği ülkelerin başında yer aldığı “Afrika” yılı olduğunu açıklamasından kaynaklandı. Afrika ve Kızıldeniz bölgesinde daha etkin ve etkili bir rol için stratejik bir başlangıç noktası olarak, gelecek gündemiyle belirlediği siyasi, ekonomik ve askeri ilişkileri kurmak istiyordu. İki ülke arasındaki bu ilişkiler, anlaşmalar, ziyaretler ve ilişkiyi güçlendiren uzun bir ortak tarihle belirginleşti. Sudan'da devrimin patlak vermesinden ve Beşir'in düşüşünden sonra bile Türkiye, ilişkilerinin gücünü Sudan Devleti’ne ve halkına verdiği desteği teyit etmeye devam etti. Çalışmanın temel amacı, AK Parti döneminde Türkiye-Sudan ilişkilerinin ne ölçüde geliştiğini şu hipotezden yola çıkarak belirlemekti: “AK Partisi'nin iktidara gelmesi ile Türk dış politikasında yaşanan büyük değişiklikler, Sudan ile ilişkilerde büyük bir gelişmeye neden oldu”. Hipotezi test etmek için, AK Parti döneminde Türk dış politikasında çok önemli hale gelen terimleri tanımlamak için kavramsal teorik çerçeve ele alındı. Ayrıca iki ülke arasındaki ilişkilerin yolunu izlemek için tarihsel yöntemi kullandık. Çalışmanın sonunda ise teorik ve tarihi birbirine bağlayan analitik yöntemle sonuçlandık.
The huge changes in Turkish politics that coincided with the arrival of the justice and development party AKP to the Premiership in Turkey. also accompanied by major changes in the form of foreign policy and the emergence of new terms that the party developed such as "strategic depth, the central state, soft power and restoring the historical legacy" that make the foreign policy based on solid theoretical foundations. It has made Turkey significantly transformed from a "stalker to join the European Union" to a "center country” seeking to achieve a place for itself in the world, distinguished relations and an effective role, especially in the Middle East and Africa. This emerged from Turkey’s declaration that 2005 is the year of Africa, in which Erdogan made 30 trips to 23 African countries, that resulted in distinguished relations with the African continent i, Sudan was at the top of the countries that Ankara paid attention to. Turkey has been keen to establish political, economic and military relations, which it has set with its future agenda, as a strategic starting point for a more effective and influential role in Africa and the Red Sea region. These relations between the two countries crystallized in agreements, visits, and a long common history that made the relationship stronger, even after the outbreak of the revolution in Sudan and the fall of Al-Bashir, Turkey continued to confirm the strength of its relations and its support for the Sudan, the state and the people.The main objective of the study is to know the extent of the development of Turkish-Sudanese relations during the time of the Justice and Development Party, based on the following assumption: “The major changes in Turkish foreign policy with the arrival of the Justice and Development Party to power resulted in a major development in relations with Sudan.” In order to test the hypothesis, The conceptual theoretical framework was addressed to define terms that have become very important in Turkish foreign policy at the time of the Justice and Development Party, and also used the historical approach to follow the path of relations between the two countries, and conclude with the analytical method of linking the theoretical and historical at the end of the study.