Soyut sanat doğayı olduğu gibi aktarma çabasından öte, sanatçının tinsel olana duyduğu ilgiyi yansıtmaktadır. Çalışma bu yönüyle Alman sanat teorisinin idealist geleneğinde sanatın doğaya duyulan hayranlık olarak yapılandığı bir noktaya yoğunlaşır. Soyutlama ve özdeşleyim ilkel toplulukların sanatına yaklaşımda tarz ya da stil kavramlarını temellendirirken, bir anlamda da Romantizm’deki hayranlık yada Worringer’in deyimiyle özdeşleyim, yirminci yüzyıl başında içsel bir zorunluluk olarak sanatta ruhsallığın gelişimi ile zorunlu bir bağ kurmaktadır. Çalışma ilkin soyutlama ve özdeşleyim konusundaki düşüncelerin tarihsel gelişimine değinmektedir. Bu gelenekle bağlantılı olarak Kandinsky ve Marc’ın soyut sanatın düşünsel temellerini oluşturan düşünceleri, sanatları ile birlikte olgunlaşmış, farklı açılımlar oluşturmuştur. Çalışma bu yönüyle, sanatçıların düşünceleri ve eserleri arasında kurulacak ilişkileri incelemeyi amaçlamaktadır.
Abstract art reflects the artist's interest in the spiritual rather than trying to convey nature as it is. This study will focus on the point in which art as constructed an enchantment to nature within the idealist tradition of German art theory. While abstraction and empathy are basis for style in the arts of primitive communities, the enchantment in Romantism or empathy as asserted by Worringer is connected to development of the abstract art as a inner necessity in 20th century. It aims to explore what the history of ideas about abstraction and empathy in this way. The ideas of Kandinsky and Marc which forming intellectual basis of abstract art become mature together with their arts and formed different concepts, as connected with this tradition. With this aspect, the study aims to examine the relationships to be established between the thoughts and works of the artists.