Bu çalışmada, üniversite öğrencilerinin dindarlık eğilimine göre toplumsal cinsiyet algı düzeylerinde herhangi bir farklılaşmanın olup olmadığı incelenmektedir. Cinsiyetin bir sorun olarak tartışılması yeni olmakla birlikte akademik dünyanın bu konuya göstermiş olduğu ilgi, bu konuyla ilgili literatürün hatırı sayılır şekilde artmasına sebep olmuştur. Cinsiyetin heteroseksüel yapısı postmodern dönem içinde yapı çözümüne uğratılmıştır. Bu yüzden cinsiyetle birlikte, kadın erkek arasındaki ilişkiye dayalı tüm kavramlar sorgulanmış ve bunların hepsi kültürel unsurlara bağlanarak bir kurgu gibi görülmüştür. Cinsiyet toplumun müdahalesine açık, inşa edilebilen bir unsur olarak yeniden tanımlanmıştır. Feminist bir söylem olarak gündeme gelen toplumsal cinsiyet tartışmaları, kadının toplumsal sınırlarının biyolojik bir kaderle belirlenemeyeceğini iddia etmektedir. Bu tartışmalar içinde en çok konu edilen unsurlardan biri ise dinin cinsiyetçi bir yapının oluşmasında katkısının olup olmadığıdır. Dolayısıyla belli bir eğitim seviyesine sahip bireylerin bu konuyla ilgili tutumları merak konusu olmuştur. Bu bağlamda araştırma, Gümüşhane Üniversitesinde beş ayrı fakültede öğrenimlerine devam eden öğrenciler baz alınarak yapılmış nicel bir çalışmaya dayanmaktadır. Yapılan nicel çalışma, Gümüşhane Üniveristesi öğrencileri örnekleminde, dindarlık eğilimi ve bazı sosyo-demografik değişkenlerin toplumsal cinsiyet algı düzeyleri üzerindeki etkisini ölçmeye yöneliktir. Çalışmada, sonuç olarak ‘dindarlık’ eğiliminin toplumsal cinsiyet algı düzeyini düşürdüğü tespit edilmiştir.
In this study, it is examined whether there is any difference in gender perception level according to the religiousness tendency of university students. Although discussion of gender as a problem is a recent issue, the overwhelming interest of academics on it has led to a dramatic increase in literatüre. The heterosexual structure of the sex was deconstructed in postmodern period. Thus, besides sex all concepts related with the relationship between men and women were questioned and they were all regarded as fictitious by relating them to cultural concepts. Gender was redefined as a consept that is constructable and open to the intervention of the society. The gender debates that come to the fore as a feminist rhetoric suggest that women can not be restricted to certain abilities. One of the most discussed elements in these debates is whether it contributes to the formation of a religious, sexist structure. Therefore, the attitudes of i